5 Aralık 2014 Cuma

Denizlili LGBTİ'ler kaplarına sığmıyor!


Uykusuzluk ve sporun verdiği yorgunlukla bugün vücudum hasta olmaya yatkın bir kırgınlıkta olmasına rağmen buluşmaya katılmamak bende çok büyük eksiklik yaratacağı için, mutlaka katılmalıydım ve öyle de yaptım. Buluşmalarımız ortalama 5 ay kadar oldu başlayalı ama her seferinde "acaba bu hafta da katılımda bir azalma olur mu?" kaygısını taşımadan edemiyorum. Sonuçta herkesin işi olabilir ve hepsininki de tesadüfen o haftaya denk düşebilir. Bunda endişe edilecek bir durum da olmamalı. Sonuçta ilk haftalarda katılımın iki kişiye düştüğü zamanları da biliyorum. Ama ortalama 40 kişilik katılım son dönemlerde her hafta gerçekleşiyor. Katılımlar bir görev olmaktan da çıktı. Gelenlerin can-ı gönülden geldikleri yüzlerinden ve mutluluklarından belli. Sadece LGBTİ mücadelesi de değil artık bu buluşmalar; LGBTİ'lerin öznesi olduğu heteroseksüellerle hayatı paylaşma pratiği gibi bir şey. Çünkü heteroseksüel katılımı her hafta olduğu gibi LGBTİ katılımından fazla oluyor. Bu hafta da Pamukkale Üniversitesi'nden Tıp Fakültesi, Sosyoloji, Felsefe, Siyaset Bilimi, Çalışma Ekonomisi gibi bölümlerden öğrenciler vardı. Çalışma hayatından eğitmenler, psikologlar, sosyologlar vardı. Başka şehirde yaşayıp da buluşmamızı merak edip gelen arkadaşlar vardı. Başka şehirden gelip de Denizli'de hayat kuran  arkadaşlar vardı. Geçen hafta olduğu gibi, bu hafta da heteroseksüel olmasına rağmen LGBTİ'ler hakkındaki çevresinin önyargılarını yıkmak için bizleri anlamaya dinlemeye gelen bir arkadaşımız vardı. Üniversiteden gelen heteroseksüel öğrencilerin amacı da LGBTİ'lere destek vermek. Bu çok güzel ve de çok önemli. Gözlerine baktığım zaman onların destek konusundaki samimiyetlerini görebiliyorum. Her geçen hafta birbirimize olan inancımız da artıyor.

Bu hafta belli bir konumuz yoktu. Doğaçlama bir program akışımız oldu. Sohbet ve de soru cevap şeklinde geçti. Sorular kendimizi anlatmamızı ve de düşüncelerimizi açıklamamızı sağladı. Aslında bu sohbet ortamını, program çerçevesinde ilerlesek bile devam ettirmemiz gerekiyor. Çünkü konuşmaya, dertleşmeye, anlatmaya ihtiyacımız var hala bir şeyleri. Çünkü dışarıyla bir şeyleri halledemedik ki, anlatacak bir şeyimiz kalmasın. Ailemizle, çevremizle halledemediğimiz daha çok şey var ve bunları paylaştıkça rahatlıyoruz. Belki farklı şeyler anlatmıyoruz ama içimizi boşaltarak rahatlamaya ihtiyacımız var sonuçta.

BİR TRANSIN KADIN OLARAK İLK DEFA TAKSİYE BİNME HALİ

Bu hafta bir program çerçevesinde buluşamayacağımız için, etkinlik duyurumuzu "sürpriz" olarak yapmıştım. Sürprizimiz de doğaçlama şekilde gerçekleşti zaten. Berrin ilk defa bir travesti olarak, yani kadın kılığına girerek, yani ruhuyla bedenini örtüştürerek geldi. Bu buluşmalarda ne kadar biz bize hale gelsek de, heteroseksist içselleşmelerin etkisinden kurtulmak o kadar kolay değil ki, daha düne kadar erkek görünümündeki arkadaşımızın kadın hali ortamda farklı bir hava estirdi sanırım. Berrin de aynı duygular içersindeydi. Yani bir heyecan vardı onda da. İçi içine sığmama hali dışında, aslında dışarıdan farklı bir bakış açısı olmamasına rağmen, bakışları farklı algılama durumu söz konusuydu. Mesela kadın olarak ilk defa taksiye binmiş ve taksicinin zerre kadar farklı bir tavrı olmamasına rağmen, kimliğini yeni ifade etmenin tedirginliğini yaşamış. Gecenin bir yarısı güneşin ortamı aydınlatması veya spot ışıklarının üzerinde olması gibi bir şey. Buluşmada kendini anlatırken de bir heyecan, bir karmaşıklık olduğu hissediliyordu ama mutluydu. Bu buluşmaların daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi belki en başlarda siyasi bir açılımı olmayacak ama kendi aramızda küçük çapta da olsa bir politikleşme söz konusu. Berrin buluşmalarımıza ilk katıldığı haftalarda ailesine açılıp kadın kılığında kendini ifade edebileceğini aklının ucundan bile geçirmiyormuş. Oysa şimdi okul arkadaşlarının arasında ve de toplumun içersinde resmen kendi kimliğini gerçekleştiriyor. "Aman bunda ne var" diyebilirsiniz; çok şey var. Berrin bir üniversite öğrencisi ve ailesini, toplumu karşısına almayı düşünmeyen biri. Transseksüel olarak varolacaksa bile toplumdan, çevresinden bağımsız varolmayı asla düşünmeyen birisi. Zaten olması gereken de bu değil mi; topluma karşı açılıp, kendini topluma kabul ettirmek... Bir kişinin cesaretini toplayıp açılmasını 100 ile veya daha büyük bir rakamla çarptığınız zaman, ortaya nasıl bir tablo çıktığını hayal edebiliyor musunuz? İşte Berrin'in durumu böyle bir şey. O trans olarak ailesine, çevresine, eğitim dünyasına, topluma karşı açılıyor ve 5 aylık süreçte gerçek kimliğiyle kendini ifade ederken, çevresini de dönüştürüyor. Bundan daha güzel bir politika olabilir mi? Siyasetin LGBTİ'ler adına vereceği mesajlar elbette çok önemli ama o mesajlara biz LGBTİ'lerin varlıklarıyla, varoluşlarıyla toplumu hazırlaması çok daha önemli. Berrin'i kabul etmiş bir toplumun, siyaseten alınacak kararlara saygısı ve de bu kararları kabul etmesi daha kolay olmaz mı? Evet biz farkında olmadan çok şey gerçekleştiriyoruz. Duyan geliyor ve gerçekten bizi anlamaya ve bize destek olmaya geliyorlar. Biz Denizli'de kabımıza sığamıyoruz inanın. Şu anki mekanın dar gelmesi gibi bir durum söz konusu. Bu gidişle stadyumda buluşamaya başlayacağız!

Açılım bence de böyle olmalı; hayatın içinde kendimizi kademe kademe gerçekleştirerek, topluma LGBTİ'liği yavaş yavaş yedirerek. Öyle sünnet düğünü veya gerdek gecesi gibi davulla zurnayla olamaz zaten açılım. Birisi mesela "neden kız gibisin?" veya "neden sevgilin yok, neden evlenmiyorsun?"gibi sorular sorduğu zaman karşındaki kişinin anlama veya anlayış kapasitesine göre kimliğini açıklayablirsin. Ahaliyi toplayıp da, "ben eşcinselim, ben transseksüelim" demekle açılım olmaz. Eline LGBTİ bayrağını alıyor veya başka şehire okumaya gidip sevgili yapıyor; ben açıldım, diyor. Yakın çevrene, içinde bulunduğun ortama açılamadıktan sonra bütün dünya senin kimliğini bilse neye yarar; çevrenden uzak bir açılımla huzurlu musun? Kendini açılmış gibi zannediyor musun? Ben cevabını vereyim; hayır. Çevrenden uzak trans olarak yaşa ama ailenin yanına erkek olarak git. Böylece bütün aileler de transseksüelliği veya eşcinselliği bilse de, ailesinden uzak bir durum olarak görecek bu durumu ve hiçbir zaman tam anlamıyla kabul edilmeyecek LGBTİ'lik. LGBTİ'lerin gerçek anlamda kabulü, kendi çevresine açılmasıyla mümkün olacaktır. Haa, demiyorum seni kabul etmeyecek, sana zarar verecek çevrene de her halükarda açıl. Hayır, sadece seni kabul edebilecek ortamsal fırsatları ıskalama. Berrin, trans açılımına en sahici örneklerden biridir.

Daha önceki yazılarımda çok değindim ama buluşmalarımızda hep konusu geçtiği için tekrar hatırlatma ihtiyacı hissettim. Cinsel kimlikleri; öğreninceye kadar LGBTİ'ler de bilmiyor, eğer ihtiyaç duymuyorlarsa heteroseksüeller de hayatları boyunca sağlıklı şekilde öğrenmiyorlar. Düşünseniz ya bir; eğitimcilerin, sağlıkçıların cinsel kimlikleri bilmemediklerini. Bu kişiler toplumun mühendisleri gibi bir şey. Bu konuda bilgisiz ve bilinçsiz olurlarsa, topluma ne verebilirler homofobi veya transfobiden başka. Mesela LGBTİ'ler ailelerinin tepkilerini, televizyonda sanırım daha sık veriliyor ki diğer filmlere göre, "Güneşi Gördüm" filmindeki transseksüel karakteri üzerinden ölçmeye çalışıyorlar ve bütün aileler kulaklarını çekip ellerini tahtaya vuruyorlarmış ailemizden uzak dursun diye. Soruyorum şimdi;  LGBTİ'leri doğru şekilde anlatan kaç tane filmimiz var? Bizleri doğru anlatan yabancı örneklere de hiç yer veriliyor mu televizyonlarda? Verilmez. Çünkü o zaman eşcinsellik normale döner. Kötü örnekleri verilsin ki, eşcinselliğe, transseksüelliğe karşıtlık devam etsin. Oysa hayatın içindeki eşcinselik ve transseksüellik filmlerde anlatıldığı gibi olmayabiliyor. Dünyanın en başarılı iş insanı da çıkabiliyor LGBTİ'ler arasından, toplumun şekillendirdiği gibi feminen bir ifadesi de olmayabiliyor; lezbiyenler için de aksi tabi. Belki bizi hiçbir zaman doğru anlatmayacaklar ipleri biz ele geçirinceye kadar veya iplerimizi heteroseksistlerin ellerinden kurtarıncaya kadar. Biz hayatın içinde kendimiz olarak varolmaya başlayınca, bizi yanlış anlatmalarının da anlamı kalmayacak ve de zaten yanlış ifade ilgi görmeyince doğru anlatmaya da başlayacaklardır. Varoluşla meydana gelecek doğru bir anlatım eğitimci, sağlıkçı gibi toplum mühendislerinin görevlerini doğru yapmaların sağlayacak; bu sayede de heteroseksistlerin homofobileri ve transfobileri kırılacak, LGBTİ'ler de kendilerini tanıyıncaya kadar geçen süreçteki çıkmazlarından kurtulacak. Çünkü hemen hemen her LGBTİ'nin kendini keşefedinceye kadar dünyanın tek LGBTİ olarak kedini zannetmesi durumu söz konusu. Mesela Berrin, neyin ne olduğunu öğreninceye kadar kadınları kendisi gibi penisli zannediyormuş, okula giderken kız kardeşleri gibi kız öğrenci kıyafetleri giyeceğini zannediyormuş. Bunları öğrendiğinde hayal kırıklığına uğramış haliyle. Çünkü bu konuda ona hiç kimse bilgi vermemiş ki. Daha düne kadar da eşcinsel olarak geçiniyordu. İnternet sağolsun; bir çok eğiticiden çok daha eğitici. Ama herkes kendi çabasıyla mesafe alamayabilir.

Buluşmalarımızda dikkat çeken bir konu da, özellikle dışarıdan katılımcıların belirttiğine göre, Denizli'yi daha kapalı zannetmeleri ve Denizli'nin böyle bir oluşuma müsade etmesine şaşırmaları. Denizli'nin bir hoşgörü kültürüne sahip olduğu konusundaki iddialarımın beni yanıltmaması, mücadeleye karşı beni daha bir motive ediyor. Oluşumumuza ilk katılıp da kapalı kalmamızı savunan ve de açık olmamızdan dolayı bizi yarı yolda bırakan arkadaşlarımızı da bu vesileyle aramıza tekrar davet ediyorum. Evet bizim oluşumumuzdan, buluşmalarımızdan herkesin haberi var ve şimdiye kadar hiçbir olumsuz tepkiyle kaşılaşmadığımız gibi aksine destek aldık ve inanıyorum ki daha çok şaşırtıcı gelişmeler yaşayacağız. Mesela neden siyasi bir gelişim olmasın bu konuda Denizli'de.

Bizi duyan gerçekten buluşmamıza katılıyor. Bu hafta mesela bir sanat atöleyesinden de katılım oldu ve ben de onların mekanlarını ziyaret ettim davetleri üzerine buluşmadan sonra. Resimden müziğe, tiyatrodan sinemaya her türlü aktivitenin yapıldığı bir sanat merkeziydi bu. Ve LGBTİ'leri anlatan bir senaryo ve de bir tiyatro gösterisi söz konusu şimdiden. Zaten proje başlıklarımızdan birisi LGBTİ'leri sanatla buluşturup, sanat yoluyla kendimizi ifade etmeyi sağlamak. Çünkü sanat en barışçıl dile sahiptir, en estetik dile sahiptir. Türkiye genelinde LGBTİ'liğin sanatsal ifadeleriyle karşılaşıyoruz ama bunu bölgesel bazda da gerçekleştirmeliyiz. Bizleri anlatan mecralar belli noktalardan değil, içinde bulunduğumuz noktalardan, içinde yaşadığımız şehirlerden de olmalı. Çünkü her bölgesel kültürün bir farklılığı, bir dili, bir şivesi, bir anlatımı, bir vücut dili vardır. Kültürler kaynaşmalı ama kendimizi bulunduğumuz ortama tanıtıncaya kadar da çevremizdekilerin anlayacağı dilde ve şekilde konuşmak daha faydalı olacaktır. Hem sadece belli noktalardan anlatım herkese yetişemez ki.

DENİZLİ LGBTİ'LERLE ÇOK DAHA RENKLİ, ÇOK DAHA GÜZEL

Her buluşmamız daha samimi bir ortamda geçiyor ve daha bir aile gibi oluyoruz. Kendi aramızda kapanan mesafeler toplumla da kapanacak biliyorum, inanıyorum. Buluşmalarımıza katılan tüm herkese teşekkür ediyorum ama bu hafta heteroseksüel arkadaşlarımızın gözlerindeki samimi ışıltıdan dolayı yıldızlı bir teşekkür edebilir miyim onlara? Çünkü Denizli'nin, tüm dünyanın LGBTİ'lerle daha renkli ve daha güzel olacağını onların, yani heteroseksüellerin anlatması çok daha etkili olacaktır. Hatta LGBTİ kısaltmasına LGBTİ dostu heteroseksüel dostlarımızı temsil eden bir kelimenin harfi de eklenmeli diye düşünüyorum! Çünkü onlar da bu aşamada bir queer, bir öteki..

3-4 saatlik buluşmalarımız nasıl geçiyor anlamıyoruz; doyamıyoruz anlayacağınız. İnsanın her gün buluşası geliyor. Ve ben buluşmalarımızı ortaya konuşulanlardan ve de bireysel konuşmalarıma dayanarak sadece beynime not aldığımdan belki daha bir çok güzelliği notlarımda dile getiremiyorum. Ve eve gelir gelmez de unutmamak için bloğumda sizlere anlatıyorum düzeltisiz bir şekilde samimiyetinin herkese geçmesi için. Haftaya görüşmek üzere. Ha, unutmadan; buluşmalarımıza sevgililer de gelmeye devam ediyor ve bir şekilde LGBTİ aşklar da toplumsal anlamda hayat bulmuş oluyor.

Denizli LGBTİ'lerle çok daha renkli, çok daha güzel dedim ya... Aslında İranlı mülteci LGBTİ'ler bu renklerin çok daha güzel ve de etkili yansımasını sağladılar. Çünkü onlar için Denizli kendilerini ifade etmeleri ve kendilerini gerçekleştirmeleri için limansal bazda da olsa bir fırsattı ama farkında olmadan buranın renklerini de coşturdular. Bu hafta da vardı İranlı trans ve lezbiyen arkadaşlarımız aramızda.

2 yorum:

  1. Her zamanki gibi çok güzel yazmışsın. Toplantılarımız senin yazılarınla daha da güzelleşiyor, daha çok anlam kazanıyor. Toplantılarımızın unutulmaz belgesini bırakıyorsun. Her toplantı sonrası senin yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum. Her şey için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Ben de size teşekkür ediyorum. Bakarsın gelecekte buluşmalarımızın nereden nereye geldiğini belgelemek adına bu buluşmaların notlarını küçük bir kitapçık haline getiririz....

    YanıtlaSil