Davullar bile başka çalıyor yabancı şarkılarda; onlarınkinden gümbür gümbür ses çıkarken, bizimkilerinkinden tıkkıdı tıkkıdı ses çıkıyor. Acaba müzik algımız zayıf olduğu için, şirketler de alt düzeyden bir alt yapı üzerine mi müzik yaptırıyor bizim müzisyenlere? Yenilik desen zaten olmuyor bizim şarkılarda. Aynı düz dikiş yapan makina gibi rutinin dışına çıkılmıyor. Bu tekdüzelik bağımlılık yaptı da, müziğimizin de ticari kayba uğramaması için yerinde mi saydırılıyor acaba? Müzisyenlerimiz de haklı. Ticari ve talebe göre iş yapma zihniyet yüzünden özgür müzik yapamıyor olabilirler; bunun örneklerini duyuyoruz, okuyoruz.
Sanırım geleneksel ticari anlayıştan kurtarılması gerekiyor müzik piyasamızın. Yani babadan oğula geçen bir işletmeclik anlayışı var müzik piyasamızda da ve kimse riske girmek istemiyor yenilikçilik yaparak sanırım. Bir süre sonra ne oluyor; tıkanıyor piyasamız. Sonra da, "insanlar neden albüm almıyor?" deniyor. Niye alayım senden daha alasını yapanlar varken? Mesela günümüzün bizim pop starları albüm yapıyor, şarkı yapıyor, yüzüne bakılmıyor desem yeridir ama elin oğlu bir şarkıya bir klip çekiyor, şarkı da evrensel, klipte sinematografik... Doğusu da bayılıyor, batısı da. Çünkü yapılan iş en üst düzeyden; dinlettiriyor, izlettiriyor kendini. Şarkının liste durumuna baktım, Endonezya'da da 1 numara, Güney Kore'de de 1 numara; oraları nere, Amerika nere.
Yabancı müzik bizde belli kesime hitap eden bir tür. Melankolik ruhumuza hitap eden ağdalı ağdalı şarkılar varken, hüznümüzü bile daha evrensel şarkılarla daha doğal yaşamak neyimize değil mi? Rock müziklerimiz bile buram buram arabesk kokuyor. Yabancı şarkıların sözlerini falan da hep basit buluruz. "Türkçe'ye çevrilse bu şarkılar dinlenmez" deriz. Alışmışız uyaklı tekerleme şarkı sözlerine ve çıkamıyoruz bu kalıpsallığın dışına. Yabancı şarkılara bakıyorum... Adam mesajını veriyor mu, veriyor, kliple ironisini yapıyor mu, yapıyor, içinden geldiği gibi anlatıyor mu anlatmak istediklerini görsel ve işitsel olarak, evet. Daha bizimkiler çıplaklığı hedef göstererek ahlakçılık yapmaya devam etsin, sevişmek sadece dört duvar arasında gerçekleştirilsin, desin. Klipte sevişilirse, öpüşülürse, gençlerimiz bunun mahrem değil de doğal bir şey olduğunu düşünüp özenebilirler, uygulayabilirler değil mi?!
Sanatta özgürlük olmazsa, o iş sanat sayılmaz. Sanatta çıplaklık da olur, cinselik de olur, her şey olabilir hayata dair. Olumsuz bir şey anlatılsa bile buna özenileceği anlamına gelmez ki. Sanatın ahlakı, estetiğidir. Çıplaklık da olur, sevişmek de olur, hayata dair her şey olur sanatta. Sanat mı yapmak istiyorsun, insanları sadece eğlendirmek istiyorsun? Buna karar verdikten sonra değerlendirme yapabilirsin, eleştiri yapabilirsin ancak. Kalkıp da "bu işte çıplaklık var, sevişme var, bu ahlaksızlıktır" dersen, o zaman "sen ne yapıyorsun, senin ne işin var bu piyasada" demezler mi? Hani bırakın bazı sanatçıları, otorite kabul ettiğimiz müzik yazarları bile çıplaklığa kafayı takabiliyor. Yapılan işe bakarsın; iyi ise dinlersin, değil ise çeneni bile yormazsın.
Adam Levine'in sesinin rengine, yorumuna, işindeki mükemmelliyetçiliğine şapka çıkarmaktan başka da yapılabilecek hiçbir şey yok. Adam Levine genel Türk dinleyicisinin gözünde hangi konumda bilmiyorum ama adamın zirve olmasının tek sebebi Amerikalı olması değil, dünyalı olması. Tabi iç gıcıklayıcı karizmasını da bonus olarak değerlendirmekte bir behis yoktur sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder